Baris
New member
Kuran'da Lanetlenmiş Bitki ve İnsan Kalbinin Hikayesi
Merhaba dostlar,
Uzun zamandır burada yazmıyordum. Bugün sizlerle hem kalbimi hem de zihnimi sarsan bir hikâyeyi paylaşmak istedim. Aslında bir süredir içimde bir boşluk, bir arayış vardı. Kuran-ı Kerim’de geçen “lanetlenmiş ağaç” ifadesine denk gelince içimde bir şey kıpırdadı. O kelimeler sadece bir metafor değilmiş gibi geldi bana. Sanki her birimizin içinde kök salmış, yeşermemesi gereken bir bitki varmış gibi… Ve bu düşünce beni bir hikâyeye götürdü.
Birlikte Yola Çıkan İki İnsan
Bir zamanlar, uzak bir kasabada yaşayan iki kardeş vardı: Selim ve Elif. Selim, zeki, stratejik düşünen, her şeye bir çözüm bulmayı seven bir adamdı. Elif ise kalbiyle yaşayan, insanları anlamaya çalışan, duygularla dokunan bir kadındı.
Bir gün babaları onlara eski bir kitap bıraktı. Sayfaları sararmış, kenarları yıpranmış bu kitabın içinde, Kuran-ı Kerim’den bir ayet yazılıydı:
> “Biz, Kuran’da insanları uyarsın diye lanetlenmiş ağacı da zikrettik.” (İsra Suresi, 60)
Selim, hemen araştırmaya başladı. “Bu ağaç, Zakkum ağacı olmalı,” dedi kendinden emin bir şekilde. “Cehennemdeki azap ağacı... Demek ki bu, insanın kötülüklerinin sembolü.”
Elif ise ayetin ötesini düşündü. “Belki de o ağaç sadece cehennemde değil,” dedi sessizce. “Belki de insanların kalbinde yeşeriyor. Kin, kibir, nefret… Belki o lanetlenmiş bitki, içimizde büyüyen karanlık bir tohumdur.”
Karanlıkta Büyüyen Tohum
Zaman geçti. Kasabada bir anlaşmazlık çıktı. Su kuyusu azalmıştı, herkes birbirini suçluyordu. Selim aklıyla bir plan yaptı, “Kuyunun suyunu paylaşmak için sıra sistemi kurarız,” dedi. Ama insanlar birbirine güvenmedi. Herkes kendi çıkarını düşünüyordu.
Elif, köy meydanına çıktı. İnsanların gözlerine baktı, ellerini tuttu. “Birbirimizi suçlamayalım,” dedi. “Kalplerimizde bir şeyler kuruyoruz, farkında değiliz. Korku, öfke, bencillik… İşte o lanetlenmiş tohum, içimizde filizleniyor.”
Ama kimse onu dinlemedi. O akşam köyde bir kavga çıktı. Sular karıştı, dostluklar bozuldu. Ve o gece Selim rüyasında bir ağaç gördü. Gövdesi karanlık, dalları göğe uzanıyordu. Her bir dalından siyah meyveler sarkıyordu. Elif de aynı gece rüya gördü; o ağacın kökleri insanların kalplerine uzanıyordu.
Kalpteki Zakkum
Sabah olduğunda Elif gözleri dolu bir şekilde abisine koştu. “Selim,” dedi, “O ağaç sadece cehennemde değil. Bizim içimizde, kalplerimizde kök salıyor.”
Selim sessiz kaldı. Çünkü içten içe biliyordu; kavganın fitilini o yakmıştı. Çözüm bulmak isterken, kibirle hareket etmişti.
“Ben haklıydım,” demişti o gün.
Ama haklı olmak, doğru olmak değildi.
Elif, kardeşinin elini tuttu. “O bitkiyi sökebiliriz,” dedi. “Ama kazmayla değil, merhametle. Çünkü lanetlenmiş bitki nefretle değil, sevgiyle kurur.”
Selim gözlerini yere dikti. “Ben hep aklımla hareket ettim,” dedi. “Ama kalbimi susturmuşum.”
Elif gülümsedi: “Kardeşim, bazen çözüm kalpte başlar. Çünkü akıl toprağı kazar, ama kalp o toprağa su verir.”
Gerçek Temizlik
Köy halkı iki kardeşin önderliğinde yeniden bir araya geldi. Elif herkese kalplerindeki kırgınlıkları affetmeyi, Selim ise adaletli bir paylaşımı öğretti. Sular paylaşıldı, kalpler yumuşadı.
Ama Selim’in içinde hâlâ o rüyanın gölgesi vardı. Bir gün Elif’e sordu:
“Peki, o lanetlenmiş bitki tamamen yok olur mu?”
Elif başını salladı:
“Hayır, kardeşim. Çünkü insanın kalbi bir bahçe gibidir. O bitkiyi her an yeniden büyütebiliriz. Öfke, kıskançlık, hırs… Ne zaman bu duygulara su verirsek, Zakkum yeniden yeşerir. Ama ne zaman sabırla, sevgiyle sulasak, o zaman cennet bahçeleri doğar içimizden.”
Kalbin Aynasında
Aradan yıllar geçti. Selim artık gri saçlı, sakin bir adamdı. Köyde insanlar onu “akıllı Selim” değil, “kalpli Selim” diye anıyordu. Çünkü anlamıştı ki, asıl akıl, kalbin ışığıyla birleşince doğarmış.
Bir gün Kuran okurken yine o ayeti gördü. Gözlerinden yaşlar süzüldü.
> “Biz Kuran’da lanetlenmiş ağacı zikrettik…”
O an kalbinden sessiz bir dua yükseldi:
“Rabbim, kalbimdeki Zakkum’u sök, yerine rahmet ağacını dik.”
Ve o dua, rüzgârla köyün üzerine yayıldı. Çünkü dua eden bir kalp, bin kalbe dokunur.
Son Söz ve Bir Davet
Belki de dostlar, Kuran’da geçen o “lanetlenmiş bitki” hepimizin içinde bir yerlerde yaşıyor. Kimi zaman kibirle, kimi zaman kırgınlıkla sulanıyor. Ama onu kurutacak tek şey, merhamet ve anlayış.
Selim akılla, Elif kalple yürüdü; sonunda ikisi de hakikate vardı. Çünkü Rabbimiz akılla bilinir, kalple sevilir.
Hikâyeyi burada bitirirken size bir soru bırakmak istiyorum:
Sizce kendi kalbinizde o bitkiyi ne büyütüyor? Ve onu söküp yerine hangi çiçeği dikmek istersiniz?
Yorumlarınızı merak ediyorum, dostlar. Çünkü her kalp bir bahçe… ve belki de sizin sözünüz, bir başkasının kalbinde çiçek açtırır.
Merhaba dostlar,
Uzun zamandır burada yazmıyordum. Bugün sizlerle hem kalbimi hem de zihnimi sarsan bir hikâyeyi paylaşmak istedim. Aslında bir süredir içimde bir boşluk, bir arayış vardı. Kuran-ı Kerim’de geçen “lanetlenmiş ağaç” ifadesine denk gelince içimde bir şey kıpırdadı. O kelimeler sadece bir metafor değilmiş gibi geldi bana. Sanki her birimizin içinde kök salmış, yeşermemesi gereken bir bitki varmış gibi… Ve bu düşünce beni bir hikâyeye götürdü.
Birlikte Yola Çıkan İki İnsan
Bir zamanlar, uzak bir kasabada yaşayan iki kardeş vardı: Selim ve Elif. Selim, zeki, stratejik düşünen, her şeye bir çözüm bulmayı seven bir adamdı. Elif ise kalbiyle yaşayan, insanları anlamaya çalışan, duygularla dokunan bir kadındı.
Bir gün babaları onlara eski bir kitap bıraktı. Sayfaları sararmış, kenarları yıpranmış bu kitabın içinde, Kuran-ı Kerim’den bir ayet yazılıydı:
> “Biz, Kuran’da insanları uyarsın diye lanetlenmiş ağacı da zikrettik.” (İsra Suresi, 60)
Selim, hemen araştırmaya başladı. “Bu ağaç, Zakkum ağacı olmalı,” dedi kendinden emin bir şekilde. “Cehennemdeki azap ağacı... Demek ki bu, insanın kötülüklerinin sembolü.”
Elif ise ayetin ötesini düşündü. “Belki de o ağaç sadece cehennemde değil,” dedi sessizce. “Belki de insanların kalbinde yeşeriyor. Kin, kibir, nefret… Belki o lanetlenmiş bitki, içimizde büyüyen karanlık bir tohumdur.”
Karanlıkta Büyüyen Tohum
Zaman geçti. Kasabada bir anlaşmazlık çıktı. Su kuyusu azalmıştı, herkes birbirini suçluyordu. Selim aklıyla bir plan yaptı, “Kuyunun suyunu paylaşmak için sıra sistemi kurarız,” dedi. Ama insanlar birbirine güvenmedi. Herkes kendi çıkarını düşünüyordu.
Elif, köy meydanına çıktı. İnsanların gözlerine baktı, ellerini tuttu. “Birbirimizi suçlamayalım,” dedi. “Kalplerimizde bir şeyler kuruyoruz, farkında değiliz. Korku, öfke, bencillik… İşte o lanetlenmiş tohum, içimizde filizleniyor.”
Ama kimse onu dinlemedi. O akşam köyde bir kavga çıktı. Sular karıştı, dostluklar bozuldu. Ve o gece Selim rüyasında bir ağaç gördü. Gövdesi karanlık, dalları göğe uzanıyordu. Her bir dalından siyah meyveler sarkıyordu. Elif de aynı gece rüya gördü; o ağacın kökleri insanların kalplerine uzanıyordu.
Kalpteki Zakkum
Sabah olduğunda Elif gözleri dolu bir şekilde abisine koştu. “Selim,” dedi, “O ağaç sadece cehennemde değil. Bizim içimizde, kalplerimizde kök salıyor.”
Selim sessiz kaldı. Çünkü içten içe biliyordu; kavganın fitilini o yakmıştı. Çözüm bulmak isterken, kibirle hareket etmişti.
“Ben haklıydım,” demişti o gün.
Ama haklı olmak, doğru olmak değildi.
Elif, kardeşinin elini tuttu. “O bitkiyi sökebiliriz,” dedi. “Ama kazmayla değil, merhametle. Çünkü lanetlenmiş bitki nefretle değil, sevgiyle kurur.”
Selim gözlerini yere dikti. “Ben hep aklımla hareket ettim,” dedi. “Ama kalbimi susturmuşum.”
Elif gülümsedi: “Kardeşim, bazen çözüm kalpte başlar. Çünkü akıl toprağı kazar, ama kalp o toprağa su verir.”
Gerçek Temizlik
Köy halkı iki kardeşin önderliğinde yeniden bir araya geldi. Elif herkese kalplerindeki kırgınlıkları affetmeyi, Selim ise adaletli bir paylaşımı öğretti. Sular paylaşıldı, kalpler yumuşadı.
Ama Selim’in içinde hâlâ o rüyanın gölgesi vardı. Bir gün Elif’e sordu:
“Peki, o lanetlenmiş bitki tamamen yok olur mu?”
Elif başını salladı:
“Hayır, kardeşim. Çünkü insanın kalbi bir bahçe gibidir. O bitkiyi her an yeniden büyütebiliriz. Öfke, kıskançlık, hırs… Ne zaman bu duygulara su verirsek, Zakkum yeniden yeşerir. Ama ne zaman sabırla, sevgiyle sulasak, o zaman cennet bahçeleri doğar içimizden.”
Kalbin Aynasında
Aradan yıllar geçti. Selim artık gri saçlı, sakin bir adamdı. Köyde insanlar onu “akıllı Selim” değil, “kalpli Selim” diye anıyordu. Çünkü anlamıştı ki, asıl akıl, kalbin ışığıyla birleşince doğarmış.
Bir gün Kuran okurken yine o ayeti gördü. Gözlerinden yaşlar süzüldü.
> “Biz Kuran’da lanetlenmiş ağacı zikrettik…”
O an kalbinden sessiz bir dua yükseldi:
“Rabbim, kalbimdeki Zakkum’u sök, yerine rahmet ağacını dik.”
Ve o dua, rüzgârla köyün üzerine yayıldı. Çünkü dua eden bir kalp, bin kalbe dokunur.
Son Söz ve Bir Davet
Belki de dostlar, Kuran’da geçen o “lanetlenmiş bitki” hepimizin içinde bir yerlerde yaşıyor. Kimi zaman kibirle, kimi zaman kırgınlıkla sulanıyor. Ama onu kurutacak tek şey, merhamet ve anlayış.
Selim akılla, Elif kalple yürüdü; sonunda ikisi de hakikate vardı. Çünkü Rabbimiz akılla bilinir, kalple sevilir.
Hikâyeyi burada bitirirken size bir soru bırakmak istiyorum:
Sizce kendi kalbinizde o bitkiyi ne büyütüyor? Ve onu söküp yerine hangi çiçeği dikmek istersiniz?
Yorumlarınızı merak ediyorum, dostlar. Çünkü her kalp bir bahçe… ve belki de sizin sözünüz, bir başkasının kalbinde çiçek açtırır.